Hayatta karşımıza çıkan hedefleri gerçekleştirmek, verilen görevleri yerine getirmek için birçoğumuz daha fazla odaklanmanın çözüm olacağını düşünüyoruz. Kendimize yapılması gerekenler listeleri, hatırlatıcılar, gürültü kesen kulaklıklar, hatta konsantrasyonu artırsın diye ilaç benzeri içerikler ediniyoruz. Ama yine de sık sık başarısız oluyoruz. Belki de hedeflerimizi gerçekleştirmek ve başarılı olmak için beynimizi daha farklı şeylere odaklamak gerekiyor olabilir. Vücudumuzun ve beynimizin gönderdiği sinyallere dikkat kesilerek, sezgisel gücümüzü artırmak, hatta bu şekilde başkalarının zihinlerinden geçenleri okuma becerimizi geliştirmek daha fazla başarı getirebilir.
İlk bakışta birinin zihnini okuma fikri insana imkansız, hatta mantıksız geliyor. Altıncı his denilen, duyu ötesi algı durumu aslında gözlemlenebilir bir gerçeğe dayanmıyor. Ancak beynin fonksiyonlarıyla ilgili daha çok araştırma yapıldıkça ve bu konuda daha çok şey öğrendikçe, beyinlerimizin aslında sezgisel olduğunu fark ediyoruz.
Peki sezgisellik nedir? Sezgisellik, bir kişi veya bir şey hakkında içsel bir duygudur. Birçok kişi bu duyguyu, karşımıza çıkan modelleri, kalıpları bilinçsiz bir şekilde eşleştirme olarak görüyor. Örneğin birinin söyledikleri ve bu söylediklerinin nasıl göründüğü birbirine uymayabilir. Bilinçli olarak düşündüğünüzde bunu sorgulamak için bir neden bulamayabilirsiniz ancak bilinçsiz olarak bir rahatsızlık, uyumsuzluk hissetmeye başlayabilirsiniz.
Sezgisellik hayatta birkaç şekilde karşımıza çıkıyor. Bunlardan biri, hataların bulunması. Bu durum, genellikle insanın çocukluğundan itibaren gelir. Bu konuda yapılan araştırmalardan birinde psikolog Andrea Berger ve arkadaşları 6-9 aylık bebeklere oyuncaklar aracılığıyla iki farklı aritmetik denklem göstermiş. Biri doğru biri yanlış olan bu aritmetik denklemler bebeklere gösterildiğinde, bebeklerin yanlış olan denklem karşısında daha uzun süre bakakaldıkları tespit edilmiş. Sezgisellik, çocukluğumuzdan beri hatalarla karşılaştığımızda beynimizde harekete geçiyor.
Sezgiselliğin karşımıza çıktığı bir başka alan da duygusal iletişim. EKG cihazı, kalbin elektriksel hareketlerini ölçerken EGG cihazı da karın kaslarının elektriksel hareketlerini ölçer. 2005 yılında psikolog Dean Radin ve arkadaşları 26 çiftin EGG sonuçlarını inceledi. Araştırmanın sonunda, duyguların arada mesafe olmasına rağmen sezgisellik yoluyla aktarılabildiği anlaşılmıştı.
Sezgisellik fizyolojik değişikliklerde de karşımıza çıkıyor. Beyinde, içsel duygu dedektörü diyebileceğimiz ve insula şeklinde adlandırılan bir bölüm var. Bu bölüm içsel duyguları öngörülerle birleştiriyor ve arada bir uyum olup olmadığını araştırıyor. Belki bilinçli farkındalık oluşturmak zaman alabilir ancak beyinlerimiz bunu bilinçli olarak yapabilecek kapasiteye sahip.
Sezgisellik son olarak da zihin okuma konusunda karşımıza çıkıyor. Araştırmalar, beynimizdeki bir bölümün başkalarının niyetlerini ve davranışlarını okuma konusunda uzmanlaştığını gösteriyor. Bu zihinselleştirme ağı, beynin ayna sistemiyle birlikte çalışır. Zihinselleştirme ağı başkalarının niyetlerini ve davranışlarını okumamıza yardımcı olurken, ayna sistemi de karşımızdakilerin duygularını okuma ve deneyimlememize yardımcı olur.
Zihin okuma becerisini geliştirme teknikleri
Sezgiselliğin nasıl çalıştığının farkına varırsak, hassasiyetimizi, farkındalığımızı ve sezgisellik karşısında verdiğimiz yanıtları geliştirebiliriz. İşte sezgiselliği geliştirmek için birkaç tüyo:
1. Karşıtlıklara ve uyuma dikkat edin. Hissettiğiniz karşıtlığın veya uyumun ne olduğunu kelimelere dökemiyorsanız bile beyninizdeki sezgisel duyguları aktif tutmak için kendi kendinize konuşabilirsiniz. Örneğin; “Bu hiç aklıma yatmıyor” veya “Burada tuhaf duran bir şey var” gibi cümleler, böyle durumlarda kendinize en sık tekrar ettiğiniz cümleler olabilir. Bunu yaparak, beyninize neyin yolunda gitmediğini, uyumsuzluğun veya hatanın nerede olduğunu inceleme fırsatı sunmuş olursunuz.
2. İçinizden gelen duyguların farkına varın. EGG çalışmasında olduğu gibi, içinizden gelen duygusal sezgilerinizden etkilenmiş olabilir. Böyle zamanlarda karın bölgenizdeki semptomların farkına varabilirsiniz. Ortada bir şey yokken neden karın bölgenizde ağrı, kramp gibi şeyler hissettiğinizi sorgulayın.
3. Ufak duygu değişimlerinin farkına varın. Bir konuşma sırasında birden kendinizi farklı hissetmeye başlayabilirsiniz. Bu farklı hisler anksiyete, moral bozukluğu veya cinsel uyarılma şeklinde olabilir. Hisleriniz ne olursa olsun, bunların farkına varın. Duygular, bedenimizin bize gönderdiği ufak bilgi sinyalleridir.
4. Fizyolojik değişimlerin farkına varın. Bazen içinizden gelen duygusal, içsel olmayan hislerin şeklini alır. Birden artan nabız hızı, terleme, tansiyon değişiklikleri gibi değişimler ciddiye alınmalı. Bu değişimlere dikkatinizi yoğunlaştırdığınızda, beyninizin neden bu değişimlerin yaşandığına dair hipotezler geliştirmesine de imkan tanımış olursunuz.
5. Gün içinde beyninize kısa molalar verdirin. Beyninizin, günlük olaylara odaklanmaktan uzaklaştırıp kısa bir mola verdirmek, sezgisel gücünüzü artırmanızı sağlayabilir. Örneğin kısa bir yürüyüşe çıkabilir veya hayal kurmayı deneyebilirsiniz.
Gün içnde birçoğumuz gözle görülmeyen veya algılaması zor duygular, hisler yaşıyoruz ve çoğu zaman bunların bir anlamı olmadığını düşünüp üzerine kafa yormuyoruz. Oysa bu duygularınıza dikkatinizi yoğunlaştırmayı öğrenerek, beyninizi keşfetmeye ve daha sonra birbiriyle uyumlu algoritmalar yaratmaya teşvik etmiş olursunuz. Böylelikle daha zekice varsayımlarda bulunabilir, hatta başkalarının zihnini okuma becerinizi geliştirebilirsiniz.
Kaynaklar:
Psychology Today
NCBI.gov
Bir önceki yazımız olan Hipnoz Nedir? Hipnoz Hakkında Merak Edilenler başlıklı makalemizde hipno, hipnoz nasıl yapılır ve hipnoz nedir hakkında bilgiler verilmektedir.